Özlem Tekin’in bir şarkısında;
Çoktan ayrılmışız
aslında
Ben söylemem sen
anla
Ben söylemem sen
anla
… sözleri yer alıyor. Buradaki tutum; bütün soruların
yanıtlarını bildiğine inanan, kendi doğrularını tartışmayan, kesin ve keskin
yargıları olan kişilerdir. Bu insanlar hedefe karşı savunma duygusunu ve
davranışlarını geliştirirler. Biz Özlem Tekin’e katılmıyoruz. Neden mi? Şimdi
nedenlerine bir göz atalım…
İlerleyen
teknolojilerin bize yarattığı sorunlardan en önemlisi ve en kritiği
iletişimsizlik ya da iletişim bozukluklarıdır. İletişim dilini oluşturan en
önemli yapı taşlarından biri kullanacağımız dildir. Bu dil ya “Sen” dili ya da
“Ben “ dilidir. Bireye düşen en önemli görev iletişimin önemini kavrayıp,
iletişim becerilerini geliştirmesidir. İş veya sosyal etkinlik alanı ne olursa
olsun seçtiğimiz iletişim dilini duygu fırtınalarına teslim etmeden bilişsel
olarak iyi seçerek özellikle açık iletişim becerilerini kazanmalıyız.
Açık
iletişim; kişinin karşısındakine iletmek istediği mesajı doğrudan, anlaşılır ve
net ifadelerle iletmesidir. Açık iletişim muhatapların ruhlarını
olgunlaştırır. Ayrıca bu iletişimi başarmış kişiler ruh sağlıklarını korurlar.
Çünkü hakkıyla ifade edilmeyen gerçekler bireyin içinde zehirli bir ruhsal atık
olarak birikir. Sonra da içinde sürekli olarak dolaşır, bir türlü çıkış yolu
bulamaz. Sonucunda ise bireyi psikolojik ve fizyolojik açıdan zehirler.
Açık iletişimde hissedilen açıklıkla söylenir. “ - Sen
değerli bir insansın, seni bu alanlarda çok başarılı buluyorum, seni şu yönün
dolayısı ile takdir ediyorum, seni şu konuşmandan dolayı onaylamıyorum, bu
sözleri ben sana yakıştıramadım ” gibi. Açık iletişimde ben diliyle, oluşan
duygular açıkça ifade edilir. "Bu söylediğin bana kendimi değersiz
hissettirdi." "Şu yaklaşımında bana karşı olumsuz bir tavrın var gibi
geliyor" vs.
Açık iletişimde sosyal
maske kullanılmaz! "Şunu dersem şöyle anlar, öyleyse demeyeyim de
yanlış anlaşılmayayım bari" . Ya da ima etme yerine özgün ifade ile
aktarılmak istenen söylenir, yanlış anlaşılma olmuşsa düzeltilir. Karşıdaki
kişi, "-Hayır, ben anlayacağımı anladım, ya da ‘çevirme şimdi..."
gibi ifadelerle inat ve ısrar etmez. Açık
ve olumlu iletişimin olmadığı yerlerde susma, ima, dedikodu, küsmek, güven
kaybetmek, uzak durmak, kaçınmak gibi çeşitli yaklaşımlar belirgindir. Açık
iletişimin olmadığı toplumlarda özellikle dedikodu yaygınlık kazanır.
İletişimin ne kadar hassas ve göründüğünden çok daha zor bir
olgu olduğunu biliyoruz. Şeffaflık ve dürüstlüğün iletişimin olmazsa
olmazlarından olduğu da hep dilimizde ve teoridedir. Hepimiz hemfikiriz ancak
gerçekten iletişimde yeterince açık mıyız? Özellikle de ikili ilişkilerde
gerçekten olması gerektiği kadar iletişime açık ve karşımızdaki kişiye net mi
davranıyoruz?
İnsanlarla ilişkimizde sıklıkla yaptığımız bir hata var;
isteklerimizi ve ihtiyaçlarımızı açıkça söylemeyip karşımızdakinin anlamasını
bekleyerek kapalı iletişime ortam yaratıyoruz. Bir nevi zihnimizin okunmasını umuyoruz. Bazen kendimiz bile ne
istediğimizin, neye ihtiyaç duyduğumuzun farkında olmazken, bunu bulup
çıkarmanın sorumluluğunu karşı tarafa yüklemek… Bunu sadece romantik
ilişkilerde değil, her türlü (arkadaşlık, iş) ilişkide yapabiliyoruz.
İnsanlar “Ben söylemeyeyim, o anlasın” diye
beklerken aslında kendileri de ne istediklerinin ve beklediklerinin farkında
olmayabiliyor. Ama sizin farkında olmadığınızı, karşınızdaki nasıl bulacak? Bu
ne kadar gerçekçi ve ne kadar adil?
İsteklerimizi,
duygularımızı net ve açık bir biçimde ifade etmeliyiz. Özgüvenimizin azaldığını
düşündüğümüz durumlardan kaçmak yerine üstüne gitmeliyiz. Unutmayalım ki
istekli olup kendimize inandığımız sürece etkili iletişim becerilerimizi
geliştirebiliriz. O halde ilk adımımız kendimizi keşfetmek, farkındalığımızı
oluşturmak. Ben kimim, nasıl biriyim, kendimden ne istiyorum, karşımdakinden ne
bekliyorum?... Bu soruların yanıtlarını bulunca artık olumlu iletişime hazırız
demektir…
YORUMLAR